Yurt dışından yatırım bekliyoruz. Özellikle ana sanayi yatırımı bekliyoruz. Bu konular bizi en çok heyecanlandıran konular.

Birden fazla Çinli firma ile görüşmeler mevcut. Madem açtınız. Hepimiz müjde bekliyoruz. Size şöyle söyleyeyim: Gerçekten onların da yararına. Bazen dersiniz ki “bu bizim yararımıza, ondan olması lazım.” Matematiğini yaptığınız zaman onların faydasını da görüyorsunuz. 1 milyon adetlerde bir iç pazar, Avrupa'yla Gümrük Birliği sözleşmesini yenileyecek olan bir ülke, güçlü bir otomotiv birikimi. Bu güçlülükte dediğim şey şu: Bildiğiniz eski Doğu bloğu ülkelerindeki bir otomotiv tedarik sanayiine gidin. Gittiğinizde 2 şey görürsünüz; ya daha evvelden otomotiv kültürü olan bir Alman, bir Fransız, bir İtalyan’dır, bir yabancıdır ya da geçmişi 15- 20 senedir. Türkiye'deki otomotiv tedarik sanayinin 70-80 sene geriye gitmesini boş verin. Ortalama yaşı 40’lara dayandı. 40 senelik bir birikim var. Gittiği her yerde çeşitli olumlu- olumsuz yaşamışlık tecrübesi olan bir tedarik sanayi var. Aynı teknik dili konuşan bir tedarik sanayi bulunuyor. Gelelim yatırımlara. Bu genel olarak yüksek faiz durumunda yaşanan bir durum. Birey olarak düşünün. Bir kere ana sanayiler yatırım yaptığı sürece tedarik sanayinin de en az o kadar yatırım yapması şarttır. Şu anda gördüğümüz kadarıyla Türkiye'deki ana sanayilerde 2 sene evvelki soru işaretlerini bir kenara atmış durumdalar, yeni platform konuşuyorlar. Unutmayın 1-2 sene evvel İngilizce tabiriyle pipeline konuşuyorduk. Ana sanayilerde yatırım hattında yeni bir yatırım yok.  Ne olacak? Hiç elektrikli araç yok, ne olacak diye konuşurken, şu anda arka arkaya bunlar hayata geçti. Demek ki bir faz arkasından tedarik sanayi geliyor hatta bir faz önünde. Çünkü araç daha üretilmeden bizim hazır olmamız gerekiyor. Bununla birlikte yüksek faizde borçlandığınız zaman bunu geri ödemeniz mümkün değil. Bizim sermaye yapımızda zaten kronik problemler olduğundan biz kredilerle bu yatırımı yapabiliyoruz ve şu anda yüksek faiz olduğunda mantığı yok. Çok basit bir örnekle; ev almakla esasında aynı şey. Şimdi yüzde yarım aylık faiz olduğunda sizin ödediğiniz, her geri ödediğinizde faizden de düşüyor.
 
Şimdi yüksek faiz olduğunda her ay esasında faizin onda birini bile ödeyemiyorsunuz. Yatırım da da aynı şey geçerli. Bunun iki nedeni var. Sadece ülke olarak değil, dünyada da bir örnek vereyim size. Dünyada da faizler yüksek. Düşürmeye çalışıyorlar Avrupa’da. Avrupa’da şu anda borçlanma faizi minimum yüzde 5. Zaten halka açık şirketler olduğu için sayıları vereyim ama isimleri paylaşmayayım; büyük bir Alman sanayisi 40 milyar Euro ciro yapıyor, kârı 2 milyar Euro. Yani mutlak değer olarak baktığınızda çok büyük ama oran olarak çok düşük. Bu şirket son iki senede 15 milyar Euro’luk şirketler satın almış. Şimdi de faizi yüzde 5’e çıktı. Adamın bütün kârı faize gidiyor. Bizim yaşadığımız sorunların aynısını esasında Avrupa yaşıyor, biz kendimize özgü bazı durumlarda bir kademe daha fazla yaşıyoruz. Onlar hatta işin içinden çıkamıyorlar. Enflasyon, yüksek faiz… Yine buradan şunu söyleyeyim, eğer bizim sermaye yapımız güçlü olsaydı şu anda birçok Avrupa’daki şirkete çok uygun şartlarla da satın alabilecek kaslarımız vardı ama sermaye yapımız kuvvetli olmadığından ve gelecek kaygımızdan dolayı dışarıya bakamıyoruz.