Saltanat Kapısı (M.Ö. 1. YY)

Bursa Saltanat Kapısı bir diğer adıyla Hisar Kapısı, Bursa Kalesi'ne; ilk kurucuları olan Bitinyalılar tarafından yapılmıştır. Surlardaki ilk onarımı Orhan Bey yaptırmıştır. Toplam uzunluğu 3.38 kilometreyi bulan surlar Saltanat Kapısı (Hisar Kapı) Yer Kapı (Bab-ı Zemin) Fetih Kapısı (Su Kapısı) Zindan Kapısı ve Kaplıca Kapısı olmak üzere 5 kapı ve 14 burca sahiptir. Bu kapılardan en büyüğü ve Şehir Kapısı niteliğindeki Saltanat Kapısı olup Tophane'ye çıkan yolun Ortapazar Caddesi başlangıçta yer almaktadır.

Tekfur ve sultanların kullandığı kapı olmasından dolayı halk arasında ismi ‘’Saltanat Kapısı’’ olarak anılmıştır. Helenistik döneme özgü derzsiz kesme taşlardan Pseudo İzodomos Rektogonal örgü tekniği ile yapılmıştır. Taş ve pişmiş toprak yaprak tuğla kemerlerle görkemleştirilmiştir. İçinde bir adet gözetleme odası bulunmaktadır.

 Doğu yönünden kente doğrudan girilen kapı, Hisar’ın doğuya aynı zamanda ipek ve baharat yoluna açılan ana kapı konumundaydı. Tekfurların, devlet yöneticilerinin kente giriş çıkışta kullandıkları ayrıca gösterişli tören ve resmi geçitlerde kullanılan ana kapıydı.

 Beden duvarlarına dayandığı yerde iki büyük kulesi bulunan bu kapı 1855 Bursa depreminde büyük hasar görmüş,1904 yılında yol geçirmek amacı ile tamamen yıkılmıştır. 

Koza Han 

  Bursa’da Ulu Cami ile Orhan Cami arasında bulunan Koza Han 1491’de II. Bayezid tarafından dönemin mimarlarından Abdül ula bin Pulat Şah’a İstanbul’daki eserlerine vakıf olarak yapılmıştır. Koza Han eskiden ipek böceği kozalarının satışının yapıldığı bir yerdi. Kozalardan elde edilen ipek kumaşlar Bursa’nın tekstil merkezi olmasında ilk rolü oynamıştır. Bursa ve çevresinde yaşayan kendilerini Manavlar olarak ifade eden yaklaşık 1000 yıldır bu topraklarda yaşayan Türkler İpek Böceği üreticiliğini yüzyıllardır yapmaktadırlar. Ortaasya’dan gelen bu gelenek burada da sürdürülmüştür.Son yıllarda sentetik (petrol ürünlerinden elde edilen) iplik ve kumaşlar yüzünden ipekböceği üreticiliği çok azalmıştır. Ancak atalarımızdan gelen bu önemli meslek ile üretilen ipek kumaşlar marka olmak isteyen moda sanayi için vazgeçilmemesi gereken materyallerdir.Koza Hanın içinde geniş, dikdörtgen bir avlunun çevresinde iki katlı olan han 95 odalıdır, tam ortasında küçük bir mescidin altında bir şadırvan vardır. Odalar artık mağaza halini almıştır. Hanın doğusunda eskiden konaklamaya gelenlerin atlarını bağladıkları ahır ve depoların bulunduğu Dış Kozahan denilen ikinci bir avlulu bölüm vardır.Uzunçarşı’ya mavi çinilerle süslü bir taç kapı ile açılır.Bu süslü kapı açık çarşı ve kapalı çarşı’ya açılır. Eski zamanlarda değişen adları; Ceddid-i Evvel, Şimşek Hanı, Beylik Kervansarayı, Beylik Hanı, Cedid-i Amire ve Yeni Kervansaray’dır. Koza Han halen Bursa ekonomisine ipekçilik alanında katkılarını sürdürmektedir. Üst katında ipek mamüllerini satan kaliteli dükkanların yanısıra alt katta da kafeteryalar mevcuttur. Hem ziyaret,hem ticaret hem de dinlenmek için Bursa’nın vazgeçilmezidir.

Irgandı Köprüsü 

Boyacı Kulluğu Köprüsü'nün güneyinde bulunmaktadır. Osmanlıların tek arasta köprüsü olan bu taş köprünün, II. Murad zamanında, 1442 yılında, Irgandı Ali oğlu tüccar Hoca Muslihuddin tarafından, Hacı İvaz Paşa’nın vakfiyesinde şahit gösterdiği Abdullah oğlu Timurtaş’a yaptırıldığı sanılmaktadır. Celali ayaklanmalarının ardından, 1640 yılında Bursa’ya gelen Evliya Çelebi'nin Seyahatname’sinde, köprünün üzerinde 200 dükkanın bulunduğu belirtilmekteyse de gerçekte köprü üstünde her iki tarafta 16 adet olmak üzere 32 dükkanın yapılmış olduğu, bunlardan kuzeydoğu ucundakilerden birinin mescide ayrıldığı, köprüyü taşıyan tek kemerin iki yanında ahır ve depoların bulunduğu bilinmektedir. Özgün duvarları kagir olarak yapılan Irgandı Köprüsü’nün dükkanlarının çatılarındaki ahşap konstrüksiyon, lök ile sıvanmış ve üstüne kurşun kaplanmıştır ancak daha sonra 17'nci yüzyılda kurşunların düşmesinden sonra çatıya kiremit döşenmiştir. Çeşitli kaynaklar, köprü çarşısının iki ucunun büyük demir kapılarla geceleri kapandığı belirtmektedir. 18'nci yüzyıldaki bir sel baskınında kısmen yıkılmış,1855 depreminde ise hasar görmüştür.1855'de yıkılan köprü üzerindeki çarşı, 19'uncu yüzyılın ikinci yarısında her biri konutu çağrıştıran irili ufaklı ahşap dükkanların yan yana dizildiği üstü açık bir çarşı haline gelmiştir. Kurtuluş Savaşı sırasında, 1922'de, işgal kuvvetleri Bursa'yı terk ederken dinamitlenerek yıkılan Irgandı köprüsü, 1949'da dükkansız bir şekilde betonarme olarak onarılmıştır. Köprünün restorasyonu konusundaki girişimler 1988 yılında başlamış ve köprünün rekontsrüksiyonu, ikinci restitüsyon aşamasına uygun olarak 2004 yılında tamamlanmıştır.

Cumalıkızık Köyü 

Kuruluşu yaklaşık 1300'lü yıllara denk gelmektedir. . Bir vakıf köyü olarak kurulan köyde, tarihi doku çok iyi korunmuştur ve Osmanlı erken döneminin kırsal kesim sivil mimari örnekleri günümüze ulaşmayı başarmıştır. Bu özelliği nedeniyle çok ilgi çeken ve ziyaret edilen bir yerleşim yeri olmuştur. Sık sık tarihsel filmlere mekan olmaktadır. Uludağ etekleri ile vadiler arasında sıkışıp kalan köylere kızık adı verilmiştir. Diğer kızık köylerindeki köylülerin eskiden Cuma namazı için toplandığı yer olduğundan bu köyün Cumalıkızık adıyla anıldığı söylenir. Bir başka söylence de, Osman Bey'in köyün kurulduğu günün cuma günü olması sebebiyle bu köye "Cumalıkızık" adını vermiş olduğudur. Köy meydanında köy geçmişine ait eşyaların sergilendiği bir de müze (Cumalıkızık Etnografya Müzesi) bulunur. Köyde, Haziran ayında "Ahududu Şenliği" yapılmaktadır. Ünlü "Cumalıkızık evleri" moloz taş, ağaç ve kerpiçten yapılır, genelde üç katlıdır. Üst katlardaki pencereler kafesli veya cumbalıdır. Ana giriş kapılarındaki kulplar ve tokmaklar dövme demirden yapılır. Evler sarı, beyaz, mavi, mor renklere boyalıdır. Evlerin arasında kaldırımsız, taş döşeli, çok dar sokaklar bulunur.

Gölyazı 

Gölyazı, Apollonia Ad Rhyndacum adlı antik Yunan kentinin üzerine kurulmuş bir yerleşimdir. Bu kentin nekropol kalıntıları karaya yakın kısımdaki Zambak Tepe adlı tepenin üzerindedir, antik kentin sivil yerleşimi ise kışın ada haline gelen tepenin üzerindedir; üzerine modern Gölyazı kurulmuştur. Herhangi bir kalıntı olmasa da, antik dönemde de adanın bir köprü ile karaya bağlandığı düşünülür. Ayrıca yerleşimin kuzeybatsınıda kıyıdan 1 km. kadar açıktaki Kız Adası üzerinde antik kentin koruyucu Tanrısı kabul edilen Apollon'a adanmış bir tapınağın kalıntıları vardır. Apollania ad Rhyndacum, Bizans döneminde önce Bitinya Piskoposluğu'na bağlı kalmış, daha sonra Nicomedia ve kısa bir süre de Kios piskoposluklarına bağlanmıştır. Bu dönemde kentte dini yapılar inşa edilmiştir. Osmanlılar kentin önlerine ilk kez 1302 yılında Bafeus (Koyunhisar) Savaşı'ndan sonra, bu kaleye sığınan Kite Tekfuru'nu kovalamaları sonucu gelmişler; ancak bu kuşatma sırasında kaçak tekfurun teslim edilmesi dolayısıyla anlaşmaya vararak geri çekilmişlerdi. Kent, daha sonra ilk Osmanlı denizcilerinden Kara Ali tarafından fethedildi. Osmanlı yönetiminde Hristiyan ve Müslüman Osmanlı yurttaşlarının bir arada yaşadığı ancak Hristiyan nüfusun ağırlıkta olduğu bir kent olarak varlığını sürdürdü. Beldenin Müslüman halkı Manavlardan oluşmaktaydı. Halk, balıkçılık, ipek böcekçiliği ve ticaret ile uğraşmaktaydı. Kereste, mısır, buğday gibi ürünler göldeki yelkenlilerle Susurluk Çayı'na oradan Marmara Denizi'ne ulaştırılmaktaydı. Gölyazı, ana yoldan içeride olması sayesinde Dünya Savaşı sırasında yakılıp yıkılmadı. Cumhuriyet döneminde Türkiye-Yunanistan nüfus mübadelesi sonucu Yunanistan'a göç eden Rum halk, Kesriye Gölü'ne doğru uzanan küçük bir çıkıntının üzerinde bulunan Kesriye kasabasına yerleştirildi, Rum ailelerin boşalan evlerine Selanik'ten göç eden aileler yerleştirildi. "Apolyont” adı, Cumhuriyet sonrası “Gölyazı” olarak değiştirildi. Belediye örgütü 1994 yılında kuruldu. 2009 yılında belediye örgütü kapatıldı. Gölyazı, Merkez ve Bayır mahalleleri ile birlikte Nilüfer Belediyesi'nin bir mahallesi oldu.Ayrıca Gölyazı’da nüfus mübadelesi sırasında Türk oğlu Mehmet ile Rum kızı Eleni’nin ayrılık hikayesinin yaşandığı Ağlayan Çınar da bulunmaktadır. 

 

,

Bursa’da nerede ne yenir?

Bir gün yolunuz Bursa’ya düşerse tadabileceğiniz lezzetleri sizin için derledik.

İSKENDER

Bursa ile özdeşleşmiş bir yemektir. Döner ince ince kesilir ve pidenin üzerine yerleştirilir. Üzerine ise yoğurt konur ve kızdırılmış tereyağı gezdirilir. Ülkemizde artık hemen her şehirde yapılsa da Bursa’da en lezzetlisini yiyebileceğinizi garanti edebiliriz.

İNEGÖL KÖFTE

 Adını Bursa’nın İnegöl ilçesinden almış meşhur bir köfte türüdür. İnce aynı zamanda sakız gibi uzayan bir yapısı vardır. Gerek Bursa’nın içindeki köfteciler de, gerekse de İnegöl ilçesinde çok lezzetli bu köfte türünden yiyebilirsiniz.

CANTIK

Bursa’nın Kemalpaşa ilçesine özgü, artık tüm Türkiye’de yapılan bir tatlı türüdür. Küçük küçük hazırlanmış ve pişirilmiş hamur parçalarının üzerine şerbet dökülerek servis edilir. Kemalpaşa ilçesinde bu tatlıyı iyi yapan yerler var.

KEMALPAŞA TATLISI

Bursa’nın Kemalpaşa ilçesine özgü, artık tüm Türkiye’de yapılan bir tatlı türüdür. Küçük küçük hazırlanmış ve pişirilmiş hamur parçalarının üzerine şerbet dökülerek servis edilir. Kemalpaşa ilçesinde bu tatlıyı iyi yapan yerler var.

SÜRÜŞ İZLENİMİ

 Benzersiz kültür rotamızda bize eşlik eden Yeni Renault Clio, yeni nesil tasarım dili ve “Mercan Turuncu” rengi ile oldukça dikkat çekiyor. C formundaki Full LEF aydınlatma grubu ve yine Formula 1’den ilham alınarak geliştirilen opsiyonel R.S. Line donanımı ile öne çıkıyor.

İçeride ise bir üst sınıfa göz kırpan yüksek kaliteli malzemeler, yumuşak dokuya sahip ön panel, kapı panelleri ve orta konsol çerçevesi ile kalite algısını zirveye taşıdı. Yeni Clio, ilk kez kişiselleştirilebilir dijital sürücü ekranı ile sunuluyor. Üst segment modellerden alınan teknoloji ile 7 ila 10 inç büyüklüğündeki TFT ekran, sürüş deneyimini kişiselleştirme imkanı sunuyor. 9,3’’ multimedya, sınıfının en büyük ekranı olarak öne çıkıyor. Bir tablet gibi kullanımı kolay ve çözünürlüğü yüksek olan ekrandan, yeni multimedya sistemi EASY LINK, navigasyon, MULTI-SENSE ve Sürüşe Yardımcı Destek Sistemleri (ADAS) ayarları kolaylıkla yapılabiliyor. Dört yolcunun rahatlıkla seyahat edebileceği bir yaşam alanı sunan Clio, açık renkli tavan döşemesi ile (RS Line paketinde koyu renk) ferahlık hissi sunuyor. Yeni Clio’nun bagaj hacmi 391 litreye ulaşırken, iç saklama hacmindeki 26 litrelik artış segmentindeki en yüksek seviyeye sahip.

 Yeni Renault Clio ile yaklaşık 600 km boyunca birlikte olduk. Bu kez 1.0 litrelik turbo beslemeli benzinli modeli ile yola çıkıyoruz. 100 HP gücündeki bu motor sessiz, performanslı ve ekonomik olmayı başarıyor. Bununla birlikte Clio, bu gücünü yola aktarırken stres yaşatan bir karakterden çok akıcı bir hızlanma verisi sunuyor. CVT şanzıman şehir içinde sürüş konforunu desteklemek için etkili ve uzun yolculuklar da sessizliği ile ön plana çıkıyor. Motorun performansı ve sesi keyifli ve yumuşak bir yapıda seyrediyor. Üç silindirli motorun karakterli sesi de kullanıcıya  keyif veren unsurlardan biri... Sınıf standartlarına göre konforlu bir süspansiyon kalitesi sunan Yeni Clio, iyi optimize edilmiş yapısı ile virajlarda gövde salınımının önüne geçiyor. Dördüncü nesline göre büyük ilerleme kaydedilen direksiyon sistemi ile model hisli bir yapıya büründüğünü gösteriyor. Tüm bunlar, modelin keyifli bir sürüş sunduğunun göstergesi. 5.8 lt/100 km’lik WLTP standatlarındaki fabrika tüketim verisine sahip olan Clio, ekonomik bir sürüşü de beraberinde sunuyor.

Yeni Renault Clio, modern tasarımı, kullanışlı ve teknolojik iç mekanı ve keyif veren sürüş özellikleri ile kullanıcıların gözde tercihi olmayı sürdürüyor.