Sektör 100 yılda nereden nereye geldi?
 
Otomotiv sanayii, sanayileşme, ekonomik kalkınma, teknolojik ve toplumsal gelişime olan katkıları sebebiyle her ülke için önemli sanayii kollarından biri konumundadır. Türkiye’de otomotiv sanayii üretim faaliyetleri 1950’li yıllarda başlamış, gerek yabancı ortaklıklar gerekse yüzde yüz yerel sermaye yatırımları ile otomotiv sanayisi zaman içerisinde gelişerek bugünkü küresel oyuncu konumuna ulaşmıştır. Otomotiv sanayii, demir-çelik, plastik, petro-kimya, cam, elektronik ve tekstil gibi sektörlerin girdi sağladığı bir konumdayken, aynı zamanda ulaştırma, turizm, altyapı, savunma, inşaat ve tarım gibi birçok sektör için tedarikçi konumundadır. Bu nedenle otomotiv, diğer ülkelerde de olduğu gibi Türkiye ekonomisinde de lokomotif sanayi koludur.
 
550 bin üzerinde istihdam
Sanayinin ekonomik katkısı aslında etki sahasının büyüklüğüne bakıldığında açıkça görülmektedir. 56 bini aşan direkt istihdamının yanı sıra; üretimde kullanılan hammadde, tedarik sanayi ürünleri ve tüketici ile buluşma noktası olan pazarlama faaliyetleri ile servis, bayi, akaryakıt, sigorta ve finans gibi farklı sektörlere etkisi dikkate alındığında çarpan etkisi ile toplam değer zincirinde 550 bin üzerinde istihdam sağlamaktadır. Ülke ekonomisine sağladığı direkt ve dolaylı katkısının yanı sıra, Türkiye’nin teknolojik ve toplumsal gelişiminde önemli rol oynamaktadır. Yeni yatırımların çekilmesi, ülke imajına pozitif etki, yerli marka otomobil projesinin hayata geçmesinde sağladığı kuvvetli bilgi birikimi gibi birçok önemli dolaylı katkısı söz konusudur. Türk otomotiv sanayi tasarımdan üretime kadar tamamen kendi geliştirdiği ürünlerinin yanı sıra kendi motorunu geliştirip üreten, dünyaya mühendislik ihracatı yapan önemli bir küresel oyuncu konumundadır. Otomotiv sanayii verimli ve ileri teknolojiye sahip tesisleri ve nitelikli iş gücü, kuvvetli tedarik sanayi ile de küresel platformda ön plana çıkmaktadır.
 
Araç tasarlayarak tüm dünyaya ihraç etme kabiliyetine ulaşmıştır.
1996 yılında yürürlüğe giren Gümrük Birliği anlaşması otomotiv sanayinin dönüşümünde kritik rol oynamış, ihracat odaklı büyüme ile birlikte üretim kapasitesi ve üretim yıllar içinde katlanarak büyümüştür.  Ciddi yapısal değişim geçiren otomotiv sanayi gelişmiş pazarlara yönelik ihracat odaklı bir sanayi yapısına dönüşümünü gerçekleştirmiş, sürdürülebilir üretim rekabetçiliğini Ar-Ge alanına da genişletmiş ve sıfırdan araç tasarlayarak tüm dünyaya ihraç etme kabiliyetine ulaşmıştır. 1996 yılından bu yana kapasitesini üç kat artırmayı başarmıştır.
 
Dünya genelinde önemli bir oyuncu
Günümüze geldiğimizde, Türkiye otomotiv sektörü dünya genelinde önemli bir oyuncu haline gelmiştir.  2 milyon adedin üzerinde kurulu kapasiteye sahip Türk Otomotiv Sanayii, 1,35 milyon adetlik üretimi ile 2022 yılında motorlu araç üretiminde dünyada 13., Avrupa Birliği ülkeleri arasında 4. sırada yer almıştır. Önemli bir ticari araç üretim üssü konumunda olan ülkemiz, 2022 yılında Avrupa Birliği ülkeleri arasında ticari araç üretimi ile ilk sırada yer almıştır.
 
16 yıl üstü üste ihracat şampiyonu oldu
Otomotiv sanayi, Türkiye’nin en fazla ihracat yapan sanayi kollarının başında gelmektedir. 2006-2021 yılları arasında 16 yıl üstü üste ihracat şampiyonu olmuş, son 10 yıllık dış ticaret fazlası 6,5 Milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. Araç ihracatının yanı sıra 2022 yılında 253 Milyon Dolar Ar-Ge ihracatı gerçekleştiren OSD üyeleri, 7 Milyar TL Ar-Ge harcaması ile ülkenin teknolojik gelişimine sağladığı katkıyı da sürdürmüştür. 2023 yılında da gerek üretim gerekse ihracatta yükselişine devam etmektedir. Yılın ilk dokuz ayında üretimi 1 milyon adedi aşmış, 26 milyar dolar ihracatı ile ülke ihracatının %16’sını gerçekleştirerek ihracat liderliği konumuna yeniden ulaşmıştır.
 
 
100 yıllık gelişimi sonrasında, ikinci yüzyıla girerken otomotiv sektörünün hedefleri
 
Dünya genelinde hız kazanan iklim odaklı emisyon azaltım hedefleri ile birlikte otomotiv ürünleri, üretim ve operasyonel süreçleri önemli bir dönüşüm sürecinin içinden geçmekte. Türkiye, küresel otomotiv sektöründe önemli bir üretici konumunda ve bu başarısını otomotiv ekosistemindeki tüm gelişmeleri yakından takip ederek uyumlanmasına borçlu. Üretiminin yaklaşık yüzde 72’sini ihraç eden sanayimiz ihracatının yüzde 70’ini Avrupa pazarına gerçekleştiriyor. Dolayısıyla, rekabetçiliğimizin korunması ve ekonomiye sağladığımız katkının sürdürülebilmesi için AB’deki gelişmelere cevap verecek şekilde üretim yapmamız bir zorunluluk.  İçinden geçilen dönüşüm sürecinin büyüklüğü ve etki alanının genişliği dikkate alındığında bu süreç sadece ana sanayiinin çabası ile yönetilebilecek bir konu değil. Birçok paydaşın eş zamanlı, senkronize şekilde bütünsel eylem planlarını hayata geçirmesi gerekiyor. Elektrifikasyon, alternatif yakıt teknolojileri gibi dönüştürücü teknolojilerin etkisi ile araç yapılarının ciddi bir değişim içerisinde olduğu dikkate alındığında mevcut yerli katkı oranlarının gelecekte düşmesi riski ile karşı karşıyayız. Bu dönüşüm ile hayatımıza giren/girecek olan kritik teknolojilerin yerlileştirilmesi bizim için çok önemli.  Kritik teknolojinin yerlileştirilmesi için tedarik sanayimiz ile birlikte çalışmalarımıza hızla devam ediyoruz. Bu dönüşümde tedarik sanayiinde çok olumlu gelişmeleri memnuniyetle gözlemliyoruz ancak tedarik sanayimizin dönüşüm hızının önemli bir risk olarak kendisini göstermekte olduğunu da göz ardı etmemeliyiz.
 
Tüm araç gruplarında (otomobil, hafif ticari araç ve ağır ticari araç) sıfır emisyonlu araçların tüketici ile buluşabilmesi için, şarj ve dolum altyapısının gelişmesi, şebeke esnekliği, endüstriyel dönüşüm için paydaşların iş birliği, tedarik sanayiinin dönüşümünü ve mevcut araç parkının gençleştirilmesini sağlayıcı teşvik mekanizmalarının geliştirilmesi gibi birçok politikanın eş zamanlı hayata geçmesi önemli.
 
Sanayimizin ikinci yüzyılda hedefleri, değişen otomotiv eko-sisteminde ülkemizin mevcut rekabetçiliğinin korunmasını, geliştirilmesini hedefleyen uzun vadeli planlar üzerine kurgulu bir yaklaşım ile ihracatımızı artırmak, öngörülebilir ve büyüyen bir iç pazar oluşturmak ve tüm bunlarla birlikte ülkemize daha fazla yatırım gelmesi için gerekli ortamı oluşturmaktır.