Otomotiv sektöründe biz kırk kişiyiz, kırkımız da birbirimizi iyi biliriz. İyi bir şey yazarım, “öve öve bitirememişsin, hayırdır?” derler. Eleştiririm “Ne oldu yine geçirmişsin” derler ve mutlaka niyet okurlar. Altında başka bir neden ararlar. Yani kimse hiçbir sonucu olduğu gibi kabullenemiyor. Mutlaka arkasında başka bir hesap olduğu düşüncesinde. Yapacak bir şey yok. Beni bilen biliyor. Neydi doğru biliyorsam, dilimde kemiğim olmadan yazıya döküyorum. Bunun cezasını da çekmiyor değilim ama olanlar karşısında “ölü balık takliti” yapmaktansa “bana dokunmayan yılan” demektense doğru bildiğim neyse onu da yazmaktan imtina etmiyorum. Doğru söz cimrisi olamadım. Olanlara özensem de yapamıyorum.


Bu kısa girişten sonra gelelim konumuza.


Yaklaşık 1,5-2 yıldır otomotiv sektöründe iletişimi, lansmanları, özel haber çalışmaları, sektör yayınlarına kayıtsız şartsız reklam desteği sürdüren iki marka var. Renault ve Dacia… Mais bünyesindeki bu iki markanın da İletişim departmanı aynı… Genel Müdürü de aynı… Yenilikleri bitmiyor. Buna bağlı olarak da birbirinden çok özenle hazırlanılmış, kişiselleştirilen lansmanları da ancak kendisiyle yarışıyor. Lansmanının bir bölümünde ürünü ön plana çıkartırken, ardından hazırlanan sürprizlerle de marka imajı beyne ve kalbe enjekte ediliyor. Bunu yaparken de hiçbir şekilde gazeteci, davetli misafir rahatsız edilmiyor. Uzun bir süredir lansmanların sıradanlaşmasından şikayet eden meslektaşlarımızın bir bölümü şimdi Renault ve Dacia lansmanlarındaki sürprizlerin artmasından şikayet eder oldu. Birkaç lansmandır evden “nereye gidiyorsun” dendiğinde “Bilmiyorum. Gidince haber veririm” dememiz şüphe uyandırsa da o bilinmezliğin ardındaki emek ve çaba gerçekten takdire değer. Renault ve Dacia gerçekten model atağına kalktılar. Peşpeşe yeni ve iddialı modelleri pazara sürüyorlar. Renault Austral, Dacia Elektrikli Spring son bir aydaki 2 önemli lansmandı. Her ikisi de yüksek katılımlı ve ikisi de katılan gazeteciler için “unutulmaz” lansmanlar listesinde olacak nitelikteydi.  Ürünü, lansmanla; lansmanı ürünle anımsamak bu olsa gerek. Pek alışık olmasak da… Ben bu çalışmalarıyla, Kurumsal iletişimi, Pazarlama yöneticilerini, ajansları ve emeği geçen herkesi kutluyorum.
Aslında bu lansmanların bu kadar  görkemli geçmesine olanak sağlayan Mais Genel Müdürü Berk Çağdaş’ın da hakkını vermek lazım. “Bu kadar masrafa ve emeğe gerek yok.” diyebilir ve sıradan bir lansmanla da mesajlarını verebilirdi. Oradan başlayan özen, iletişim ve pazarlama yön, ajansa kadar yansıyınca ortaya bu güzellikler çıkıyor işte.  

Zaman zaman düşünmüyor da değilim; “Bizler; bu özene, bu emeğe, bu detaylara, bu çırpınmaya layık miyiz” diye…  


Renault ve Dacia’nın en yakın rakipleri olabilecek başka bazı markaları da görüyoruz çünkü. Onların da yenilikleri var. Onların da lansmanları var…   
İçinde bulunduğumuz ekonomik şartlarda gazeteci lansmana gelecek, ilan isteyecek, özel haber çalışması önerisinde bulunacak diye ödü kopan markalar ve marka yöneticileri de var. Yılda bir kere bile sektör yayınlarıyla pazarlama iletişimi yapmayan markalar, yapanların nerdeyse iki katı. Yapanın da yapmayanın da  canı sağ olsun…  Bu iyilikleri yazsam bazıları sinir oluyor, yazmasam gönül razı değil! Söz uçar yazı kalır… Çünkü, Story’lerdeki beğeniler ancak 24 saat sürüyor…