2019 yılına başlarken hassas bir sene olacağını tahmin ediyorduk. Ancak sektör olarak bugüne kadar her zaman bardağın dolu tarafına bakmaya gayret gösteren bir yaklaşım içinde olduk. Pazardaki ekonomik ve konjonktürel gelişmelere göre zayıf başlayan 2019 yılı, 2. yarı yılda devletimiz tarafından alınan önlem, teşvik ve faiz kampanyaları ile birlikte toparlanma sürecine girdi. Sektörümüzün umutlarını tazeleyen bu düzenlemeler ve özellikle yılın son 2 ayında ortaya çıkan pozitif görünüm sonucunda araç alımları bir miktar ivmelendi. Normal olarak gördüğümüz 1 milyon adetlik satış rakamlarından sonra 2018 yılında 620 bin adetlere gerileyen toplam pazar, bu yıl ise 470 binler civarında kapanacak.
Toyota olarak baktığımızda ise pazar payımızı artırdığımızı görüyoruz. Bu artışta her binek modelimizin bir hibrit versiyonu olmasının çok büyük katkısı oldu. Bu yılı 25 bin adet seviyesinde kapatacağız.
Otomotiv sektörünün bir dizi sıkıntı yaşamaması için yıllık minimum satış rakamının 600 bin seviyelerinin altına inmemesi gerekiyor. Bu rakamların altındaki satışlar Türk ekonomisinin lokomotif sektörlerinin başında gelen otomotiv sektöründe bir dizi sıkıntıya neden oluyor. Mevcut şartlarda; otomobil satışlarını etkileyen iki temel faktör olduğunu görüyoruz. Bunlardan biri kur diğeri faiz oranları. Kurlar, araçların maliyetinden yola çıkarak doğal olarak fiyatını belirliyor. Ayrıca tüketiciler ülkemizde otomobil alımında kredi kullanmayı tercih ediyorlar. Böyle olunca; otomobil alımında kredi faiz oranlarının önemi ortaya çıkıyor. Bu durumda; kredi faiz oranlarının yüzde 1’ler ve altında olması tüketicilere cazip bir ortam yaratıyor.
Bunun yanında ayrıca vergilendirme sistemimizi de konuşmamız gerekiyor. Tüm dünyada uygulanan sistemler incelenerek ve otomotivin 5-10 yıl içinde gideceği yöne bakılarak bir vergi sistemi ortaya konulmalı diye düşünüyorum. İlk bakışta çok zormuş gibi görülebilir. Ancak akademik çalışmalar yapılarak, yurt dışındaki örnekler incelenerek, hepsi belli formüllere dayandırılarak en adil sistemin getirilmesi mümkün.
Vergi oranlarının yüksek olduğu ortada ancak bu duruma bir başka açıdan da bakmamız gerekirse, vergi sisteminizin dünyayla uyumlu olmadığı ortada. Motor hacmine dayalı bir vergi sistemi artık dünyada terk edilmişi bir sistem olarak duruyor.Dünyanın birçok ülkesinde ve özellikle Avrupa’da vergilendirme motor hacmi yerine CO2, NoXölçüm değerleri ve yakıt tüketimi üzerinden alınıyor. Bu sistem teknolojinin de önünü açan güncel bir sistem. Dünyada otomotiv teknolojisi bambaşka bir yöne giderken, bizim de vergi sistemimizi, teşvik ve ihale uygulamalarımızı, artık bu 1.6 altı/üstü ‘takıntısından’ kurtarmamız acilen gerekmektedir.
Eskiden, bir otomobil 1.6 litre üzerinde bir motor hacmine sahipse, “lüks” araç olarak kabul edilmekteydi, vergi uygulamalarıda buna göre düzenlenmişti. Lüks olarak tabir edilen hemen hemen tüm markaların 1.6 motor seçeneği oluştu, uzun yıllar boyunca da bu “lüks” markalar, düşük vergi diliminden faydalanarak otomobil satmaya devam ettiler. Eskide kalan 1.6 motor takıntımızdan kurtulmamızın zamanıgeldi. Özellikle de 2021 senesinde Avrupa’daki yeni emisyon regülasyonu da devreye girince, birçok otomotiv firması, daha farklımotor seçenekleri ile ürünlerini sunacaktır.
Tüm bu gelişmeleri göz önüne almamız ve konjonktürel şartların da aynı olduğunu düşünürsek 2020 yılında ülkemizdeki toplam otomotiv pazarının 550 bin adet civarında olacağını tahmin ediyorum. Toyota olarak 2020’deki satışlarımızın da yılı 39 binler seviyesinde kapatacağını öngörüyorum.