Yerli tedarik sanayi nasıl bir yıl geçiriyor, ilk 6 ay değerlendirmesi alabilir miyiz? Sektör güçlü konumunu koruyabiliyor mu? Yerli tedarik sanayisi yılı büyümeyle kapatabilecek mi, yıl sonu hedefleriniz nelerdir? 
 
2025’in ilk yarısına yaklaştığımız bu dönemde, sektörümüz tüm dalgalanmalara rağmen oldukça dirençli bir performans sergiledi. Toplam araç üretimimiz Ocak-Mayıs döneminde 632 bin adet olarak gerçekleşti. Bu, geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre %2,9’luk sınırlı bir düşüş anlamına geliyor. Ancak burada önemli olan, bu gerilemenin sektörün genel gücünü sarsmadığı; çünkü iç pazardaki büyüme ve ihracattaki artış, dengeleri olumlu yönde etkiledi. 
 
İç pazarda beklenenden olumlu bir tabloyla karşı karşıyayız. İlk 5 aylık dönemde iç satışlar geçen yıla göre %3,1 artarak 507 bin adede ulaştı. Asıl dikkat çekici olan ise 2017 yılıyla kıyasladığımızda %55,8 gibi ciddi bir artışın söz konusu olması. Bu, tüketicinin otomobile olan güvenini ve mobilite ihtiyacının canlılığını gösteriyor. Özellikle elektrikli ve hibrit araçlara yönelimdeki artış, pazardaki çeşitliliği de artırıyor. Ancak, krediye erişimde yaşanan kısıtlamalar ve yüksek faiz ortamı, özellikle düşük ve orta segment tüketiciyi yeni araç almaktan uzaklaştırabilir. 
 
İhracat tarafı ise sektörümüzün adeta lokomotifi. 2025’in ilk 5 ayında araç ihracatımız 440 bin adetle geçen seneye göre %5,3 arttı. Toplam otomotiv ihracatımız 16,59 milyar dolara ulaştı; bu da %10,1’lik bir artışa denk geliyor. Özellikle tedarik sanayi ihracatında %5,2’lik bir yükselişle 6,51 milyar dolar seviyesine çıkmamız, Türk otomotiv sanayinin küresel tedarik zincirindeki yerinin ne kadar sağlam olduğunu gösteriyor. Elbette şunu da hatırlatmak lazım; bugünkü ihracat rakamlarımız aslında 3-4 yıl önce aldığımız işlerin bir sonucu. Önümüzdeki yıllarda da ihracatımızın artarak devamını sağlamak için, yeni projeler almaya devam edebilmemiz şart. Aksi halde önümüzdeki yıllarda ihracat düşüşü kaçınılmaz olacaktır. Bugün yeni proje almakta zorlanıyoruz. Rakiplerimizle kıyaslandığımızda maliyetlerimiz rekabetçilikten uzak kalıyor
 
2025 itibarıyla Türkiye, üretim adetleri açısından dünyada 10-11. sırada, satış bazında ise 14-15. sırada konumlanıyor. Bu sıralamalar, Türkiye’nin üretim kabiliyeti ve ihracat gücüyle küresel ligde istikrarlı bir oyuncu olmaya devam ettiğini gösteriyor. Bu başarı, yalnızca büyük üreticilerin değil, aynı zamanda güçlü bir tedarik ekosisteminin ve nitelikli iş gücünün ortak başarısıdır. Türkiye'nin artan üretim esnekliği ve Avrupa’ya lojistik yakınlığı, yatırım çekme potansiyelini artırıyor. Öte yandan, nitelikli iş gücü eksikliği ve dijitalleşmeye ayak uyduramayan KOBİ'lerdeki verimlilik düşüşü gibi yapısal riskler de dikkatle ele alınmalı. 
 
Türkiye otomotiv sanayi, ekonomik belirsizliklerin, jeopolitik risklerin ve teknolojik dönüşümlerin yaşandığı bir dönemde yoluna güçlü adımlarla devam ediyor. Üretimdeki sınırlı düşüşe rağmen ihracatta ve iç pazarda elde edilen kazanımlar, sektörümüzün esnekliğini ve adaptasyon gücünü bir kez daha ortaya koydu. 2025’in geri kalanında da daha yenilikçi, daha çevreci ve daha rekabetçi bir yaklaşımla yolumuza devam etmek için var gücümüzle çalışıyoruz. Yeni nesil mobilite çözümleri ve batarya üretimi gibi alanlarda atılacak adımlar, Türkiye’nin rekabet gücünü daha da artırabilir. Ancak, Ar-Ge yatırımlarında beklenen hızda ilerlenemezse, küresel teknolojik trendlerin gerisinde kalma riski de göz ardı edilmemeli. 
 
Tedarik sanayi şirketleri, Türkiye’de üretim yapan markaların ihtiyacının ne kadarlık bir kısmını karşılayabiliyor? Türkiye’de üretilmeyen yeni komponentler için gündeminizde yatırım planı var mı? 
 
Bugün Türkiye’de faaliyet gösteren OEM’lerin yaklaşık %80 oranındaki komponent ihtiyacını yerli tedarik sanayi karşılayabiliyor. Özellikle konvansiyonel ürün gruplarında bu oran oldukça yüksek. Ancak elektrikli araçlar ve yeni nesil mobilite teknolojileriyle birlikte bazı yeni komponent gruplarında dışa bağımlılık artıyor. TAYSAD olarak üyelerimizi bu alanlara yatırım yapmaları konusunda teşvik ediyor, ihtiyaç duyulan teknolojik yetkinliklerin kazanılması için hem devlet teşvik mekanizmalarıyla hem de kümelenme projeleriyle süreci destekliyoruz. Bir noktayı unutmamalıyız; şu anda tedarik sanayinde artan bir kapasite boşluğu var. Mevcut yatırımlar tam kapasiteye ulaşmadan, yeni yatırımlara geçilmesi de çok kolay olmayacaktır. Bunu karşılayacak ne özkaynak ne de uygun finansman var. Biz TAYSAD olarak, üyelerimizin yükünü hafifletmek için, yeni teknolojilerde çalışma yapmak isteyen firmalara yatırım yapmak üzere odaklanacak bir GSYF çalışması içerisindeyiz. Burada temel gayemiz, tüm üyelerimizin hem yatırımcı hem de paydaş olabileceği bir ortam yaratmak.
 
3-4 farklı Çinli markanın Türkiye’de üretim çalışmaları devam ediyor. TAYSAD bu yatırımlara hazır mı? Tedarik sanayi bu markaların modellerine özel çalışmalar yapıyor mu? 
 
TAYSAD üyesi firmalar, hâlihazırda bu markalarla temaslarını sürdürmekte, ürün gamlarına ve üretim takvimlerine özel tedarik hazırlıkları yapmaktadır. Hem mevcut üretim kapasitelerimiz hem de teknolojik uyum sürecimiz açısından yerli tedarik sanayimiz bu yatırımlara büyük ölçüde hazır durumda. Ayrıca yerelleştirme hedefleri doğrultusunda bu markaların tedarik zincirlerine daha fazla yerli katkı sağlanması için koordineli çalışmalar yürütüyoruz. Yatırımcı firmalarla olan görüşmelerimiz, kararların açıklanmasından çok daha önce başlamıştı.
 
Çinli markaların yatırım haberlerinden sonra yabancı tedarik sanayi firmalarından ortaklık veya Türkiye pazarına girme talebi aldınız mı? 
 
Evet, Çinli markaların yatırım kararları, sadece üreticiler özelinde değil; onların birlikte çalıştığı küresel tedarikçileri de Türkiye pazarına yöneltti. Bu süreçte bazı yabancı tedarik firmalarının Türkiye’de yatırım ya da iş ortaklığı arayışı içinde olduğunu gözlemliyoruz. Yerli firmalarımız için bu durum teknoloji transferi, know-how paylaşımı ve ihracat bağlantıları açısından önemli fırsatlar sunuyor. Ancak bir noktayı atlamamalıyız, bugünkü maliyetlerle çok stratejik alanlar dışında, Çin’den ithal edilecek ürünlerle maliyet rekabetine girebilecek durumda değiliz.
 
Bu yatırımlar yerli tedarik sanayisinin üretim gücünü ne kadar artıracak? Çinli markaların fabrika yatırımları sonrası artan üretim adetlerini yerli tedarik sanayisi karşılayabilir mi yoksa yatırıma ihtiyaç duyulacak mı? 
 
Yeni yatırımların hayata geçmesiyle birlikte, tedarik sanayisi açısından hem adet bazlı artış hem de çeşitlilik anlamında yeni bir döneme gireceğiz. Kısa vadede mevcut üretim kapasiteleriyle büyük ölçüde bu artış karşılanabilir görünse de özellikle elektrikli araçlara özgü bazı ürün gruplarında yeni yatırıma ihtiyaç var. Maalesef bir otomotiv gerçeğinden bahsetmek durumundayım. Bugün için nispeten düşük talep sebebiyle atıl olan kapasiteyi eğer çok esnek hatlarınız yok ise, başka müşteri veya proje için kullanmak pek mümkün olmuyor. Çünkü yarın müşterinizin talebi artar ise hazır olmalısınız. En cazip olan küçük yatırımlarla, verimlilik çalışmalarıyla, eldeki kapasiteyi arttırmak ve imkanlar dahilinde esnek hatlar kurmaktan geçiyor. 
 
Yanı başımızda deyim yerindeyse her geçen gün yeni bir savaş başlıyor. Bu durum yerli tedarik sanayisini nasıl etkiliyor? İhraç pazarlarında bir durgunluk gözlemliyor musunuz? 
 
Ne yazık ki küresel jeopolitik riskler, tedarik zincirlerinde öngörülemezliği artırıyor. Özellikle Avrupa’da tüketici talebinin yavaşlaması ve lojistik maliyetlerin artması gibi nedenlerle ihracat tarafında belli dönemlerde durgunluk gözlemliyoruz. Ancak Türkiye’nin stratejik konumu ve üretim esnekliği sayesinde tedarik güvenliğinde önemli bir alternatif olarak öne çıkmaya devam ediyoruz. Tabii ki, coğrafyamızdaki olumsuzluklar çoğunlukla petrol fiyatlarını tetikliyor bu da artan maliyet ve enflasyon olarak geri dönüyor.
 
Sektör bu dönemde de iş gücünü koruyabilecek mi? 
 
Sektörümüz, uzun vadeli büyüme hedefleri doğrultusunda nitelikli iş gücüne büyük önem veriyor. Her ne kadar dönemsel dalgalanmalar yaşansa da sektör genelinde istihdamı koruma ve genç yetenekleri sektöre kazandırma konusunda kararlılığımız sürüyor. TAYSAD olarak mesleki eğitimler ve gençleri sahalarda deneyip kazanmaları konusunda destekler sağlıyoruz. Bir diğer önemli nokta da, yapay zekayı ve dijitalleşmeyi entelektüel sermayemizi güçlendirmede bir araç olarak kullanıyoruz. Günün sonunda tüm bu imkanlar insanın yetkinliklerini arttırarak karar alma süreçlerini hızlandırmak için var.
 
Tedarik sanayi ihracatının ağırlığı tıpkı ana sanayi gibi Avrupa ülkelerine. Fakat elektrikli araçların yaygınlaşmasıyla Avrupalı markalar geri planda kalmaya başladı. Bu durum sizi ihracatta yeni pazarlara yönlendiriyor mu? 
 
Avrupa hâlâ en büyük ihracat pazarımız olsa da küresel dönüşümle birlikte yönümüzü çeşitlendirmek zorundayız. Elektrikli araç üretiminde öne çıkan Çin, Hindistan ve Kuzey Amerika gibi pazarlara erişim konusunda çalışmalarımız artıyor. Özellikle Asya pazarlarında iş birliklerini artırmak ve Türk tedarik sanayisinin kalitesini bu coğrafyalara da taşımak önümüzdeki dönemin ana hedeflerinden biri olacak. Üyelerimizin Kuzey Amerika pazarından pay kazanmaları için de projeler başlattık.
 
Tedarik sanayi yeni mobilite çağına nasıl hazırlanıyor? Sektörde büyük bir dönüşüm yaşanacak mı? 
 
Bildiğimiz bir gerçek var, bu iş bir anda olmayacak. Tam da belirttiğiniz gibi bir dönüşüm yaşanacak. Yeni mobilite çağının; elektrikli, bağlantılı ve otonom araçlar gibi başlıklarıyla sektörümüzde köklü bir dönüşüm başlattığı bir gerçek. TAYSAD olarak bu dönüşüm sürecini sadece izleyen değil, yönlendiren bir yapıyı hedefliyoruz. Üyelerimizin Ar-Ge yatırımlarını artırması, yazılım, batarya ve akıllı ürünler gibi yeni nesil teknolojilere yönelmesi, sektörümüzde önemli bir zihniyet değişimini de beraberinde getiriyor. Bu dönüşüm; ürün, yetkinlik ve iş yapış biçimi anlamında önümüzdeki 5 yılın en kritik gündemi olacak.